Beycesultan Höyüğü
Beycesultan Höyüğü Denizli ili Çivril ilçesi sınırları içinde, ilçe merkezinden 5 km güneybatıda Çivril-Denizli kara yolu üzerinde yer almaktadır. Adını, üzerinde türbesi bulunan Anadolu Dervişi Beyce Sultan’dan alan yerleşim doğu batı yönünde yaklaşık 800 metre çapında ve ova seviyesinden itibaren 25 metre yüksekliğe sahiptir. Höyükte 1954-1959 yılları arasında gerçekleştirilen ilk kazı çalışmaları neticesinde Geç Kalkolitik Çağdan başlayıp Geç Tunç Çağ sonuna kadar toplam 40 kültür tabakası açığa çıkarılmıştır.
1950’li yılların ardından uzunca bir süre kazı çalışmalarına ara verilmiş, ardından 2007 yılında Ege Üniversitesi Arkeoloji Bölümü adına Prof. Dr. Eşref ABAY başkanlığındaki ekiple tekrar kazı çalışmaları başlamıştır. Yürütülen kazı çalışmalarında Selçuklu, Bizans, Geç ve Orta Tunç Çağı’na ait tabakalar açığa çıkarılmıştır.
Selçuklu Dönemi:
Selçuklu-Beylikler Dönemine (M.S. 13-14. yüzyıl) tarihlenen tabakalar (1a-c), Beycesultan Höyüğünün en geç kültürel dönemini temsil etmektedir. Bu döneme ait mimari kalıntılar modern tarım faaliyetleri sebebiyle yoğun tahribata uğramışlardır. Selçuklu-Beylikler Dönemine ait mimari kalıntıların günümüze ulaşamamasına karşın, bu döneme ait çok sayıda keramik buluntu ele geçmiştir. Selçuklu-Beylikler Dönemine ait bir diğer dikkat çeken buluntu ise pişmiş toprak at figürindir.
Beycesultan Türbesi:
Çivril ilçesi sınırları içerisinde bulunan Beycesultan Höyüğü üzerinde yer alan Beycesultan Türbesi Anadolu’da Türk kültürünün gelişmesinde ve Anadolu’nun iskan edilmesinde önemli payı bulunan Türk dervişi Beyce Sultan adına inşa edilmiştir. Beyce Sultan 13. Yüzyılın ikinci yarısı ile 14. Yüzyılın ilk çeyreği arasında Çivril ve çevresinde yaşamış, bölgenin fethedilmesinde ve Bizans’a karşı savunulmasında da önemli rol üstlenmiş ve yöre halkının itibarını ve saygınlığını kazanmıştır. Höyüğün kuzey tarafında konumlanmış olan türbe Selçuklu mimari tarzını yansıtmakta olup, sekizgen planlı olarak inşa edilmiştir. Türbenin girişi doğuda yer almakta olup güney cephesinde bir penceresi mevcuttur. Türbe kesme taş, devşirme mermer ve aralarında tuğlalar ile inşa edilmiştir.
Kapısının üzerinde yekpare mermerden yay formlu kemer bulunmaktadır. Yapının kubbesi tuğladan yapılmış ve sıvalıdır. Sandukası batı duvarına bitişik olan türbenin zemini tuğla karo kaplamalıdır. Sanduka üzerindeki şahideler devşirme malzemeden yapılmıştır. Türbenin kitabesi ise bulunmamaktadır.
Bizans Dönemi:
Beycesultan Hüyük’te ikinci kültür tabakası Bizans Dönemiyle (M.S. 11-12. yüzyıl) temsil edilir. Bizans Dönemi mimari kalıntıları Selçuklu- Beylikler Dönemi’ne oranla daha iyi korunmuş olarak günümüze kadar ulaşmıştır. Höyük’te Bizans Dönemi’nde yoğun bir iskânının olduğu, saptanan iki evredeki mimari kalıntılardan da anlaşılmaktadır. Her iki evrede de (2a-b) yapıların çoğunlukla taş temelleri kalmış olup çok az yapının kerpiç bedeni korunabilmiştir. Kuzey-güney doğrultulu sokaklara açılan dikdörtgen yapılar arasında konut, depolama mekânları, silolar vb. yapıların yanında ahırlar da açığa çıkarılmıştır. Bazı mekânların duvarlarının, taşın yanında kiremit parçalarının, taşların arasında örgü malzemesi olarak kullanıldığı “almaşık örgü duvar” adı verilen duvar tekniğinde inşa edildiği anlaşılmaktadır. Bunun yanı sıra bazı mekânların inşasında sadece taşın kullanıldığı yapılar da de tespit edilmiştir. Açığa çıkarılan mekânların tabanları ise sıkıştırılmış toprak ya da kerpiçten olabileceği gibi taş döşeli olanlara da rastlanılmıştır. Bizans Dönemine tarihlenen evreden çok sayıda, metal, cam, kil, fildişi, kemik ve taştan yapılmış buluntu ele geçmiştir. Bunlardan elektron çukur sikke, Bizans tabakasının tarihlendirilmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Bir mekanın içinde ele geçen sikkenin Nicephorus III Botaniates’e ait olduğu ve 1078-1081 yılları arasına tarihlendiği anlaşılmıştır.
Geç Tunç Çağı:
Geniş bir alanı kaplayan Geç Tunç Çağ mimari kalıntıları 5a ve 5b olarak adlandırdığımız iki evreye ayrılmaktadır. Her iki evrede de yerleşimin doğu-batı yönünde uzanan, 3 metre genişlikte ve çakıl döşenmiş yollara ve bu yolların kenarına düzenli bir şekilde yerleştirilmiş evlere sahip iyi planlanmış bir şehir karakterinde olduğu anlaşılmaktadır. 5b evresindeki yapılar, yaşam alanı, işlik, depo mekânı ve avludan oluşan bir mimari plana sahiptirler.
Orta Tunç Çağı Saray Yapısı:
1954-1959 yılları arasında kazılan ve bir yangın sonucu yıkılması sebebiyle “Yanık Saray” olarak adlandırılan anıtsal yapı, kazıldığı alan itibari ile 3850 m2 lik bir alanda açığa çıkarılmıştır. Saray yapısının toplam uzunluğunun yaklaşık 80 metreye ulaştığı tahmin edilmektedir. Yapının henüz 70×55 metrelik bölümü kazılıp açığa çıkarılabilmiştir.
Erken Tunç Çağı:
Erken Tunç Çağında ( M.Ö. 3100-2800) Beycesultan’da yerleşim yaklaşık 1 metre kalınlığındaki bir savunma duvarıyla çevrelenmiştir. Savunma duvarının yapımında taşların yanı sıra ahşap hatıllar da kullanılmıştır. Bu dönemin yapıları, bir ön adası ve arkasında ana odası bulunan ve megaron olarak adlandırılan bir plana sahiptirler. Birbirine paralel olan bu yapıların bazen ana odasının arkasında da küçük bir oda bulunur. Evler bazen birbirine paralel olan avlularla ayrılır. Taş temel kerpiç duvar tekniğinde inşa edilen bu yapılarda Geç Kalkolitik Dönem yapılarında olduğu gibi ocaklar, fırınlar, kil tahıl ambarları ve öğütme taşları tespit edilmiştir. Erken evrelerden itibaren görülen megaron yapı palanı ilerleyen safhalarda (Tabaka XVI-XIII) Erken Tunç Çağ II ( M.Ö. 2800-2400) de de devam eder.
Geç Kalkolitik Dönem:
Bu alanda açığa çıkarılan ve yirmi kültür tabakasından oluşan (Levels XL-XX) Geç Kalkolitik dönem Beycesultan höyüğünde bugüne kadar tespit edilmiş en erken dönemi temsil etmektedir. Dar bir alanda araştırılan bu dönemdeki yapılar dikdörtgen planlı olup genelde bir ya da iki odalıdırlar. Taş temeli bulunmayan bu yapıların içlerinde kilden yapılmış yuvarlak ve dikdörtgen formlu ocaklar, fırınlar, sekiler ve tahıl ambarları bulunmaktadır. Yapıların tabanları sıkıştırılmış topraktan yapılmış olup kerpiç duvarları genelde sarı renkli bir sıva ile sıvanmıştır. Kazı alanı sınırlarının yeterli büyüklükte olmaması nedeniyle Beycesultan’da bu döneme ait yerleşim içi yapılanma ve geçim ekonomisine ait bilgilerimiz sınırlıdır. Fakat Yukarı Menderes havzasında yapmış olduğumuz yüzey araştırmaları sonuçları Beycesultan’ın bu dönemde merkez bir yerleşim konumunda olduğunu göstermektedir.
http://www.beycesultan.org